Manşet: Kötülük yaptın mı kork! Çünkü o bir tohumdur. Allah yeşertir, karşına çıkarır.
Çok müsaitti gözlerin sevilmeye, azıcık bakayım derken içine düştüm…
Yürekten akan sözler yüreğe akar. Ağızdan çıkan sözler ise bir kulaktan girer bir kulaktan çıkar.
Öyle bir ‘yâr’ sev ki evladım; elinde su tasıyla, iftarı bekleyen oruçlu gibi beklesin seni.
Aşk şişe çevirmece oyunundaki şişeye benzer kimde durursa dursun ya doğruluk ister ya da cesaret.
Ölüm dediğin nedir ki? Dönüşü olmayan tatil. Aşk dediğin nedir ki? Gençliği öldüren katil.
Acılarımı bile tatlandırıyor aşkın. Yıkıma terkedilmiş kalemin bütün hücrelerine sürülmüş iksir gibisin.
Düşen bir yaprak görürsen, beni hatırla sevgilim, biliyorsun seni ben sonbaharda sevmiştim.
Annem yaşı ilerledikçe elim kolum ağrıyor diyor, ah be annem benim yaşım kaç ki her gün sol yanım ağrıyor.
Onu gördüğünde için titrerken, sana gözleri dudaklarından önce tebessüm ederse işte aşk budur.
Doğan her günün sabahında, içimde gözlerini görebilmek aşkı olmasa, inan hiçbir şeye değmezdi yaşamak.
Boş yere canı yanmaz insanın. Ya bir eksiklik vardır geleceğe dair ya da bir fazlalık geçmişten gelen.
İkimizin hayali de aynıysa ortak bir yerde buluşmanın zamanı gelmiş demektir. Mesela sen ve ben aynı hayatta?
Seni ben değil gözlerim seçti, onlar sevdi onlar beğendi. Sen benim değil onlarınsın gittiysen bana ne onlar ağlasın.
Şimdi o kadar zor ki geri dönmek, seni unutup başkasını sevmek ama bir şeyi anladım çok zormuş sevilmeden sevmek.
Gitmesini bileceksin kimi zaman, arkana bile bakmadan! Ve kimi zaman söyleyeceksin sevdiğini, çok geç kalmadan.
Gözlerin gözlerimde, ellerin ellerimde, aşkın içimde ve ruhun bedenimde olduğu sürece seni çok sevmeye devam edeceğim.
Dünde, bugünde, yarında? Yüreğin kadar yanındayım. Kendini yalnız hissettiğinde elini kalbine koy; ben hep oradayım.
Aslında onun karşısındayken konuşmak istemezsin. Çünkü o an susmak, gözlerine doya doya bakmak için en büyük fırsattır.
Senin için yapraklarını kopardığım papatyalardan dün gece özür diledim. Haklısınız dedim. Ne sevdiği belli, ne sevmediği…
Temiz yürekli insanlar hiçbir zaman rahat hayat yaşayamazlar, çünkü kendilerini başkalarının mutluluğu için feda ederler.
Aynı günde dört mevsime şahit olmak gibi bir şey bu… Önce özlüyor, sonra ağlıyor, akşamları küsüyor, geceleri çok seviyorum.
Gerçek aşk ya şimdi vardır, ya da asla olmayacaktır. Ya ölürsün aşkın uğruna ya da zaten hayatta kalmanın bir anlamı kalmaz.
Kelebek gibidir aşk. Peşinden koştukça senden kaçar. En iyisi bırak uçsun, belki hiç beklemediğin bir anda gelip omzuna konar.
Provası yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek. Önemli olan, ilk defa değil son defa sevebilmek.
Gülüşünü seversin, sesini seversin, sohbetini seversin. Sevmek için illa ki yüzünü görmek şart değil. Yüreğinde duruşunu seversin.
Mürekkepten denizler, kâğıttan gemiler yaptım. Sonra ismini her yere yazdım. İsmini yazınca seni sevdiğimi sandın, ben seni sevmedim sana taptım.
Şimdi burada, ben burada kırılgan bir mıh gibi duruyorum. Vuruyorum kendimi sensizliğe, sensizlik batmıyor canıma, yalnızca acıtıyor beni.
Sen Allah’a dilenen dilek, göklere uzanan ellerimsin. Sen gözümden süzülen yaş, tek düşüncem, hasretimsin. Sen yaşadığım ömür, en güzel günlerimsin.
Seni asil insanların basit sevgileriyle değil, basit insanların asil sevgileriyle sevdim. Bu güzel aşkımıza nokta koyma, sana kucak dolusu virgül getirdim?
Uyanınca uyandığına pişman eden, geri dönmek isteyip de dönemeyince çaresizlikten çıldırtan, hayatta sadece bir kez görülebilen harika bir rüyasın sen.
Ya gönlümü al artık seni sevmesin, ya aklımı al artık seni düşünmesin, ya feryadımı duy gözlerimden hayalin silinmesin ya da canımı al bu kadar acı çekmesin.
Gözlerine üfleyen uyku perisini cebime hapsettim. Çünkü bana verdiğin en iyi hediyelerden biri o. Onunla şarkılar fısıldamak istiyorum kulağına. Benim kurtarıcım bu uyku perisi.
Denize her bakışta sular alevleniyor. Hangi akşamlarda saklı gözlerin bilmiyorum ama ellerin bütün sırlarımı örtüyor. Avucumda yanık bir gül kokusu bırakıyorsun.
Güneşi seviyorum diyorsun güneş açınca gölgeye kaçıyorsun. Yağmuru seviyorum diyorsun yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun. Korkuyorum sevgilim çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun.
Gece midir insanı hüzünlendiren, yoksa insan mıdır hüzünlenmek için geceyi bekleyen? Gece midir seni bana düşündüren yoksa ben miyim seni düşünmek için geceyi bekleyen?
Tutanaklar tutulmuş gözlerimin suçuna, sevdama müebbet biçilmiş, gururuma ağır hapis. Oysa ne yüreğime kelepçe takabilmiş kimse ne de aşkıma zincir. Ben herkesten yana özgürüm ama senden yana esir.
Ey gönül; ille de birini seveceksen dışını değil içini seveceksin. Gördüğünü herkes sever ama sen asıl görmediklerini seveceksin. Sözde değil özde aşk istiyorsan elbet tene değil cana değeceksin.
Biz seninle bir salkımın iki aşık üzümüyken, başka şişelerden şarap olmuşuz, başka hayatlarda harap olmuşuz. Biz seninle bir denizin iki aşık balığı iken, başka sularda yüzüp durmuşuz, başka kıyılara vurmuşuz.
Ya çok yanlış zamanda karşılaştık ya da hiç karşılaşmaması gereken iki insandık. Biz neydik bilmiyorum. Sevgili desem değil aşık desem değil bildiğin rastlantıydık işte, ondan öteye gidemedik.
Seni özlemek, üşümek gibidir soğuk bir akşamüstü, yağmurun altında yürümek gibi sırılsıklam, titreye titreye. Sıcak bir yer bulup sığınmak istersin ya hani, öyle ihtiyacım var işte, yüreğine sığınıp, nefesinde ısınmaya.
Geceleri uyuyamıyorum. Uykumun bu rüyayı bölmesinden korkuyorum. Düşlerimin sensiz kalacağından, kâbusların çevrelediği hayatımın etmediğimiz bir usturayla geceyi doğramasından korkuyorum.
Sen yemeğimin tuzu, yüreğimin buzu, anasının en güzel kızı… Sen kalbimde en tatlı sızı, sen bütün varlığımın sevimli hırsızı… Sen sevdikçe sevilesi, övdükçe övülesi, öptükçe öpülesi, aşık oldukça olunacak aşkımsın.
Gözle değil ruhla görülendir aşk. Azap denizinden ruha sabır üfleyen bir dilde çıkan sevgi demetidir aşk. Onsuz olunamayacağını düşünenler için bulunmaz bir erdemdir aşk. Yani seninle çoğalan bir çağlayandır aşk.
Ah sevda bahçemin tutsak çiçeği… Ben seni oraya hapsettim. Seni hapsettim kırık bir aşk şarkısı eşliğinde. Hüzne buladım seni. Deniz meltemlerini okşayan saçlarını hapsettim kalbimin kıvrımlarına. Ordasın artık. Oradasın ve ne kadar olman gerekiyorsa.
Bu gece bir gözyaşı medeniyeti kuruyorum. Karşı durdukça büyüyen devleşen ve bütün engellemelere rağmen beni de yutmaya hazırlanan bir medeniyet. Ama dörtnala giden bir atlı gibi sökün ediyor yaşları; dizgin ne fayda?
Seni ah seni. Çıkmaz sokaklara hapsettiğim gülüşünü, dağlara savurduğum gülüşünü, duvarları boyadığım gülüşünü, derbeder ruhlara nakşettiğim gülüşünü, bileğime morfinlerle damıttığım gülüşünü, çiçeklerle yarıştırdığım gülüşünü, amber kokulu gülüşünü. Ve seni. Beni kör kuyulardan sonsuz dehlizlerden çıkaran seni seviyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder